Yeni bir yıla giriyoruz. 2025 yılı gündeminin ağırlık konusu, iktidar ortaklarının Öcalan ile yürüteceği silah bırakma görüşmeleri ve bunun sonuçları olacak. 1993’ten itibaren daha öncekiler olmadı; bu kez “milli çözüm süreci” başarıya ulaşacak mı? Yıl boyu bu konuda farklı sesler çıkacak, siyasi yorumlar-analizler yapılacak. Umarım “yurtta sulh” sağlanır.
Silahların susmasını-terörünün bitmesini kim istemez? Yaşar Kemal’den mülhem, “dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yoruldu” çünkü. Ancak kamuoyunda “barışmanın bedeli ne olacak” sorusu endişe kaynağı. Bu, Osmanlı’dan bize “miras” üç yüz yıllık düşmana toprak kaybetme-bölünme travmamız. Her tehlike bu korkumuzu ortaya çıkarıyor. Genetik temelimiz bu.
Bahçeli konuştu. Erdoğan örtülü destek verdi. Bakanlık izni çıkardı. DEM partili iki isim İmralı’ya gitti. Öcalan’ın mektubunu kamuoyuna açıkladı. Peki, şimdi ne olacak? Kim hangi adımı atacak? Öcalan’ın hapiste devlet ile diyalog kurmadığını düşünmek saflık olur. Bugün, diyalogdan yeni bir müzakereye geçildi.
Ve dava müzakeresinin esası belli: PKK silah bırakmalıdır. Bunun yöntemi/usulü yani yapılacak işlemler nasıl olacak? Hukuk kaidesidir: Usul/yol-yöntem, esastan önce gelir. Usulde hata yapan esaslı hataya mahkumdur! PKK silahı nasıl bırakacak? Dağ kadrosu nasıl gelecek, nasıl teslim olacak? Yoksa Irak’a, Suriye’ye mi gidecekler?
Korkuyu terbiye unsuru olarak kullanan bu iktidar, her görüşünü açıklayanı yargı karşısına çıkarıyor, hapse atıyor. Sözde her ne kadar düşünce özgürlüğü anayasal haklarla güvence altına alınmış olsa da iktidar genel kanısından farklı düşünenleri yargılamaya, yadırgamaya, dışlamaya ve etiketlemeye hız vermiş görünüyor.
Böylesine söz-yazı hürriyeti endişesi yaşanırken, 50 yıllık terör sorunu demokratik uzlaşı temelinde nasıl çözülecek? Bu konuda fikir açıklamanın yasal teminatı olacak mı? Kişilere yönelik tehditlere karşı yasal zırh/koruma sağlanacak mı? Örneğin: Suriye/Esat konusunda farklı düşünenlere neler yapıldığını, dendiğini görüyoruz.
Barışa-akan kanı durdurmaya mahkumuz. Ama bunu, karşı tarafı kırarak-hırpalayarak-yaralayarak, kaba bir şekilde yapmamak lazım. Kimseye güç eşitsizliğini -zor kullanma gücünü hatırlatmaya gerek yok: PKK dün de yenemedi yarın da yenemeyecektir. Öte yandan Türk ile Kürt ile yazıktır insanımıza.
Umarım yeni yıl ülkemize, zorbalığı yok eden şiddetten arındırılmış barışı getirir. Gelecek yılın sorusu şudur: Machiavelli’den mülhem, “korkutulmak mı, sevilmek mi” istiyorsunuz? Panik ve strese girmeden buna kararı siz veriniz. Herkese, zihinsel özgürleşmenin yaşanacağı iyi yıllar dilerim.